16 Ağustos 2012 Perşembe

Özendiğimiz Hayatlar...(3)


Geldik son hikayeye.İyi okumalar...



Zenginler, hemde çok. Atalarının '' o '' mesleği yaptığı günlerden bu yana miraslarını katladı sürekli, Koparanoğlu ailesi..Gerçek soy adları bu değil. Gerçek soyadlarını sağır biri bile ‘duysa’ tanır çünkü.Soyları bizim bildiğimiz 1700lere kadar gidiyor. Dedeleri deyip, köşklerinin her yerinde resmi bulunan kişi, dönemin sultanlarının cellatlığını yapmış, ondan öncesinde savaşlarda yaptıklarıyla ünlü bir asker. Yaptıkları derken kahramanlık hikayeleri beklemeyin.Esir askerleri çekiçle zevk için parçalamak, savaş sırasında özellikle öldürücü değil bayıltıcı darbeler kullanarak,devamında yavaş yavaş öldürmesi; yaptığı şeylerin yanında basit kalan örnekler. Çok eski zamanlardan kalma belgelerde bile ismi çokça geçer.
Cellatlık yaptığı sıralarda o güne kadar gelmiş geçmiş en akıl almaz yöntemler kullanırdı. Bir esiri veya haini konuşturması kısa zamanını alırdı. Ama bu kısa zamana dayanamayan çok babayiğit asker oldu. Ama bir zaman sonra yaptığı mesleği ‘eve getirmeye’ başladı. Büyük köşkünün bahçesinden oluk oluk kan aktığı hala belgelerde yazar. Hükümdarın caydırıcı gücü olduğu için yaptığı işlere kimse karışamazdı. Eve getirdiği bazı işlerine çocuklarını da alet etti. İşte o yıllardan bu yana hala bu gelenek sürdürülür. Bunu bir ayin olarak görsek çok olmaz hani. Şu an halkanın en içinde ki bireylerin sayısı 20yi buluyor Koparanoğlu ailesinin. Yılda 3 kere her işi bırakarak dört bir yandan gelen aile bireylerinin kurbanları genelde evsizler. Her büyük toplantıda 5 veya 6 kişi işkencelerle öldürülüyor. Yapılan işkenceler ise gerçekten akıl almaz……
Öncelikle barınma ve yemek için kandırılan evsizler en az bir hafta köşkün ses geçirmeyen, yalıtımlı odasında karanlıkta bekletiliyor. Özellikle kan yapıcı ilaç ve yemekle beslenen kurbanlar ‘o’ gün geldiğinde özel ‘toplantı’ odasında infaz ediliyor.Ortalama 3 saat süren infaz diğerlerine izletiliyor. Klasik yöntemlerin yanı sıra göz kapaklarının kesilip, göze iğne batırılması; derinin yavaşça soyulup ete tuz dökülmesi gibi aileye özgü yöntemlerde kullanılıyor. Ailede kurbanların kanlarının toplanıp birer yudum içilmesi ise adetten…
Bu güne kadar belki de binlerce insanı öldüren bu sülale; iş hayatının, sporun, müziğin her dalında kendisini gösteriyor. Ama çoğu zaman aile bireylerinin asıl kimliği yansıtılmıyor. Sadece iş hayatında aktif olan aile bireyleri o soyadını taşıyabiliyor. Yavaş yavaş kontrolden çıkan bu aile geleneği ise bu güne kadar iki gazeteci tarafından keşfedildi. O gazeteciler ise ‘görüşleri yüzünden öldürüldü’ maskesi altında katledildi. Bu ailenin elinin uzanamayacağı yer neredeyse yok gibi. Eskilerden kalan bu gelenek yeni doğan aile bireylerine bile izletiliyor. İşkence kısmını ise tüm aile bireyleri eşit rol alacak şekilde sırayla yapıyorlar. 10 yaşını geçmiş olan her aile bireyi işkencelerde rol alıyor.
Önümüzde ki ayın 24 ünde yine toplanacak olan aile kurbanlarını şimdiden belirledi. Bu sefer doz iyice arttığından olsa gerek bir üniversite öğrencisi de hedefler arasında. Yapılacak işkencelerin planlaması bitti. Bu sefer daha önce uygulanmamış olan teknikler uygulanacak. Vücudun her tarafına olta iğnesi batırılması ve geri çıkarılması, kolun paramparça oluncaya kadar taşla ezilmesi, dudakların kesilip dişlerin tek tek kırılması bunlardan sadece bazıları. Diğer ‘Özendiğimiz Hayatlar’ serisinde ki insanların yaptıklarını basit kılan bu kişiler dikkat edilmesi gereken bir ailenin üyesi. Kimse bilemez sırada ki hedefleri belki bizlerden biri veya sizler bile olabilir...

Not; Hikayelerin yazılması değil ama yayınlanması uzun zamanlar alıyor.Önce taslak olarak yazılan hikayeler, beyin fırtınası ile düzeltiliyor,eklemeler yapılıyor. Resimler bulunuyor; bulunan resimlerde uzun oynamalar yapılıyor.İşte bu noktada tek başıma ben oldukça yetersiz kalabiliyorum.Yardımlarını esirgemeyen dostlarıma teşekkürlerimi sunuyorum... 


Özellikle resimler konusunda yardımlarını esirgemeyen ve düzenlemelerde yardımını hep aldığım Nikarawas'a teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder