15 Ağustos 2012 Çarşamba

İçimizden Hikayeler: Sakinli Kasabası (1)


İlk hikayemizde adı kadar sakin olmayan Sakinli Kasabası'na konuk oluyoruz. Sakinli Kasabası, İç Anadolunun kuzey doğusunda ulaşımı zor, kimsenin kolay kolay yolunun düşmediği sadece oralı olanların bildiği küçük bir kasabadır. Kasabada normal şeyler gibi görünen bazı olayların perde arkasını sizlere aktaracağız. İlk hikayemizin ilk olayını, bu kasabada yaşayan bir bir katilin ağzından dinleyeceğiz:

Sıcak

Sıcak bir ağustos günüydü. Ayın kaçıydı hatırlamıyorum ama çarşambaydı. Dilim damağım kurumuştu. Dolabı açtım bomboş. Musluğu açtım sular kesik.
Ama hava çok sıcaktı. Hava suların kesik olamayacağı kadar sıcaktı.
Dışarı attım kendimi. Allah’ım hava insanı çıldırtacak kadar sıcak. Hemen bir koşu karşıdaki tekelci Nazmi’nin dükkânına gittim. Nazmi yok, kapı duvar. Neymiş efendim cenazeye gitmişmiş. Ne vardı lan cenazeye gidecek bu sıcakta.
Çok sıcaktı, hava ölünmeyecek kadar sıcaktı.

Yandaki Nurettin dayının terzi dükkânının camını tıklattım. Açan yok. Ulan aradığım bir bardak su lan.
Hepiniz ne cehennem oldunuz. Berber Şükrü’nün dükkânına mı gitsem diye düşündüm. Yok, olmaz ona borcum vardı hemen lafı oraya getirir gırtlaklayıverirdim oracıkta p****ngi.
Hava çok sıcaktı o Şükrü’yü çekemeyeceğim kadar sıcaktı.
Bakkala mı gitsem acaba diye düşündüm. Ama Rüstem dükkânı kapamıştı geçen ay. Neymiş efendim yazlık alacakmış kendine hayatının geri kalanını dinlenerek geçirecekmiş beyimiz. Ulan şerefsiz hayatın boyunca çalışmışlığın mı vardı sanki. Baban ölünce dükkânına kondun. Ona buna tarihi geçmiş, bozuk malları kakaladın yıllarca. Kardeşini dolandırıp, ondan çarptığın parayla da kendine megan araba aldın. Mahalleli senin ne b*k olduğunu bilmiyor mu sanıyordun. Herkes biliyordu da seni ama el mahkûm mahalledeki tek bakkal seninkiydi. Onu da bildiğinden her şeyi misli fiyata satardın ya dolandırıcı herif.
Hava sıcaktı.
Yol da Neriman cadısıyla karşılaştım. Annemin arkadaşıydı. Beni her gördüğünde “Rahmetli anacığın dert ortağımdı. Ah seni de koydu gitti bir başına…” diye başlardı. Sanki gerçekten severmiş gibi annemi. Yıllarca kadınla birbirinizi yediniz. Kavgasız gürültüsüz bir gününüz geçmezdi be. Kadın senin dırdırına dayanamadı da öldü gitti zaten. Şeytan diyor ki boğ bu karıyı şuracıkta.
Hava çok sıcaktı. Hava şeytana uymayacak kadar sıcaktı.
“Ne yapıyorsun bu sıcakta dışarıda. Aaa insana kafayı yedirir yahu bu sıcak. Sen bana anacığının emanetisin sana bir şey olursa ne derim ben öte tarafta ona.” Dedi. Dilim damağım kurumuştu. Gözlerimin içi yanıyordu. Zar zor yutkunup “Su almaya çıktım.” Dedim. “Aaa evladım bana gelseydin ya şuracıkta evim zaten. Niye çıkıp harap ettin kendini. Hem kimse yok mahallede kimden bulacaksın suyu.” dedi. “Niye kimse yokmuş.”  Der gibi baktım. “Duymadın mı Nurettin Efendi hakkın rahmetine kavuşmuş. Herkes orada. Allah günah yazmasın ama böylesi günde de ölünür mü ayol ajansta söyledi 45 dereceymiş bugün. İnsan cenazeyi kaldırırken telef olur. İmam cenazeyi yıkayacak suyu zor bulmuş.” Dedi. Baygınlık geçirecektim. Birisi kafa derimi canlı canlı yüzüyor gibiydi. Beynimin fokurdadığını hissediyordum. “Gel hadi benim dolapta su olacaktı.” Dedi. Başka bir zaman olsa mendebur karının hastane kokulu evine gitmek yerine ölmeyi tercih ederdim ama bugün farklıydı.
Çünkü hava çok sıcaktı.

Yol boyunca konuştu durdu. Yok, efendim hayat çok pahalıymış da, yok efendim bir dirhem ete çuvalla para istiyorlarmış da. Sus be kadın sus artık. Zaten hava çok sıcak bir de senin bu dırdırın delirtecek beni. Sonra oğlu Kenan'ı övmeye başladı. Neymiş efendim Almanyalarda çalışıyormuş da, çok para kazanıyormuş da ama gelini çok hayırsızmış da oğlanın aklını çeliyormuş da ondan gelip gitmiyorlarmış da... Neyse ki daha fazla konu uzamadan eve vardık. Gecekondudan bozma bir evdi -buradaki tüm evler gibi. Alt tarafta kömürlük vardı. Tahta basamakları olan bir merdiveni vardı. Neriman cadısı çıkarken "Aman oğlum dikkat et en üst basamak kırık. Geçen yaz kırıldı. Kimsem yok ki gelsin yapsın. Kenan'ımın da geldiği gittiği yok zaten." Dedi. Ulan yine mi Kenan diye düşündüm. Gelmiyormuş gitmiyormuş da, e tabi gelmez gitmez, benim rahmetli annem senin gibi olsaydı ben kendi ellerimle öldürürdüm onu.
Hava çok sıcaktı bunları düşünemeyecek kadar sıcak.
"Ah oğlum ben gelene kadar sen bir el atsan şu basamağa. Sen anlarsın böyle işlerden. Bende sana o arada suyu getiriyim." Dedi. O kadar susamış ve bitkindim ki bir bardak soğuk su uğruna yapmayacağım şey yoktu. "Tamam, ben hallederim." Dedim. Ölmüş kocasından kalan alet çantasını getirdi. Kerpetenle yamulmuş paslı çivileri söktüm. Bir parça tutkalla kırık parçayı yapıştırıp geri olduğu yere çiviledim. İçeri girdim Neriman cadısı oturmuş televizyon izliyordu. Yanında boş bir bardak duruyordu. "Ay oğlum koca evde bir bardakcık su anca çıktı onunla da tansiyon haplarımı içtim." Dedi. Kan ter içindeydim deliye döndüm. Alet çantasından çekici aldım. Kanepenin üstündeki yastığı kaptığım gibi yüzüne bastırdım. Basamağı tamir ederken kullandığım çekiçle yastığın üstünden vurmaya başladım. Çığlık atamasın diye de iyice bastırdım. Boğuk sesler çıkarıyordu. Sesi kesilene kadar belki 20 kez vurdum. Yastığı çektiğimde yüzü paramparça olmuştu.
Belirli belirsiz bir hırıltı çıkardı son kez.  Yastık kandan kıpkırmızıya dönmüştü. Elimdeki çekici yere attım. Neriman’ı ellerinden tutup sürükleyerek merdivenlerin ucuna getirdim. Sonra da aşağı yuvarladım.

Merdivenlerin basamaklarına çarpa çarpa taşların yığılı olduğu yere kadar yuvarlandı. Eve girdim yastığı ve çekici yanıma aldım. Bir beze çamaşır suyu döküp halıya damlamış olan kanları sildim. Etrafı iyice temizleyip alet çantasını da yerine koyup evden çıktım. Evden dışarı çıkıp merdivenin en üst basamağını ayağımla vurup kırdım. Sonra da evime gittim. Neyse ki sular gelmişti bir güzel duş alıp uyudum. Sabah ekmek almak için dışarı çıktığımda, Neriman'ın komşuları kendi aralarında konuşuyordu:
"Hayırsız oğlu anasını yanına aldırsaydı, hiç olmadı arada gelip işlerini yapsaydı, böyle mi olurdu. Sabah postacı bahçeden içeri girince görmüş. Kadıncağızın cesedi taşların üstündeymiş kanlar içinde iki büklüm duruyormuş. Aman evlerden ırak."
"Ah komşum takdir-i ilahi işte elden ne gelir. Alnımızda ne yazılıysa o. Kenan gelse ne değişecekti. Bak dün Nurettin Efendi bu gün Neriman Hanım, vadesi dolan gidiyor işte. Kırık basamak falan bahane."
"Doğru diyorsun komşum yıllardır kırıktı o basamak, kaç kez yaptır onu başına iş açılacak dedik dinlemedi. Ecel işte bugün basacağı tutmuş o basamağa. Ayağını basar basmaz sendeleyip yuvarlanmış merdivenden aşağı taşların üstüne düşmüş, oracıkta can vermiş. Allah rahmet eylesin."
Hava çok sıcaktı, insanı deliye döndürecek kadar sıcak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder