9 Ekim 2012 Salı

Verniyeli Kompas


‘’Evet arkadaşlar; bugün ölçme tekniklerini biraz önce de dediğim gibi burada beraber tanıyacağız. Öncelikle, bir kilogram’ın tanımını açıklayarak başlayalım; bir kilogram Paris dolaylarında özel koşullarda saklanan platin-iridyum alaşımı özel bir silindir referans alınarak….’’

Gençlerin hiçbirisi oralı değillerdi. Onun hayalinde ki; gözlerinden gelecek parlayan gençler değildi bunlar. Akılları biraz önce cevap yazdıkları mesaja gelecek cevapta olan, yanında ki karşı cinsi süzen; laboratuarla alakası olmayan kimselerdi. Hiçbiri oğlu gibi değildi… Onun gözlerinden ışık saçılırdı her yeni öğrendiği bilimsel gerçekte. Laboratuarda kendini kaybederdi. Babası gibi profesör olmak istiyordu. Bu çocuklardan farklıydı. Eğer o gün, o lanet olasıca sarhoş arabayla yaya kaldırımına çıkmamış ve oğlunu paramparça etmemiş olsaydı geçen sene bitirmiş olacaktı okulu. Eğer göğüs kafesini çevreleyen kemikler içeri göçmeseydi, sol bacağı kopmasaydı ve beyni etraftan toplanmasaydı hatta…

‘Hocam iyisiniz ya?’
Laboratuar görevlisine gülümsedi;
‘Yok bir şey iyiyim…’
Şimdi derse geri dönmeliydi…
‘’Bu elimde gördüğünüz aletin adı Verniyeli Kompas, 0.05mm duyarlılıkta ölçüm yapabilir.’’
Arkada bir çocuk, yanında ki sevgilisi ile el ele tutuşmuştu. Gözleri birbirine kenetlenmişti. Arada kaçamak öpücükler konduruyorlardı; ellerine, yüzlerine…. Eğer o lanet arabanın sürücüsü oğlunu 15 metre sürükleyip de duvara sıkıştırmasaydı, bir sonra ki yıl nişanlanacaktı belki de, o güzeller güzeli sevgilisiyle. 5 yıllık aşkıyla. Hani kazadan sonra girdiği depresyon yüzünden intihar eden ‘gelinim’ diyebileceği tek kızla…
‘Arkadaşlar burası otel odası değil!’
Sevgililer ve sınıfta ki herkes donup kaldı. Kimseden çıt çıkmadı.
‘Eğer mühendis olmak istiyorsanız gelin derslere, eğer bir gelecek istiyorsanız biz buradayız. Burayı cafe amaçlı kullanmayın.’
Kimse bir şey diyemedi. Sevgililerin elleri ayrıldı, başlarını öne eğdiler… Kendi oğlu ve gelini bunu yapmazdı. Onlar ders çalışırdı, onlar güzel bir gelecek kuruyorlardı. Şimdiden boş zamanlarında alacakları evin planlarını çiziyorlardı, çocukların ismi bile hazırlı. Eğer o alçak adam yüksek derecede alkolle oğlunu bir köpek ölüsü gibi yere sermeseydi. Eğer o kız kendini 8.katta ki evlerinden aşağıya bırakmasaydı. Eğer ‘gelinim’ demek için heveslendiği o mavi gözlü, masum kızın bedeni asfaltta silinmesi zor bir iz bırakarak etrafa dağılmasaydı…
‘Gördüğünüz bu alet ise daha duyarlı bir ölçüm aracıdır. Adı Mikrometre. Milimetrenin yüzde biri duyarlılığında yani diğer bir deyişle 0.01 mm’ye duyarlı bir ölçüm aracı. Hocam sizin ekleyecek şeyleriniz vardır, ben odama dönmeliyim.’
Odasına çıktı. Kapısını kilitledi. Dolabından hiç açılmamış sigara paketini çıkardı. Gençliğinde veya sonrasında hiç sigara içmemişti. Eğer o şeref..z adam oğlunu ezip; cenaze için doktorlar vücudu toparlamakla bir gün uğraşmamış olsalardı. Oğlunun; yuvalarından fırlamış gözlerini görmeseydi, içmezdi… Günde iki paketi solumazdı kendine hiç acımadan. Oğlu içerdi ama bu lanet şeyi. Bilirdi içtiğini, içten içe yanardı şu lanet sigara gibi; acırdı oğluna. Ama bir şey demez, kızmazdı. Zordu işi, zordu laboratuarda günler boyu bir sınav için sabahlamak, zordu bölüm birincisi olmak… Gözleri uzaklara daldı. Camından kampüs gözüküyordu tüm cıvıltısıyla. Oğlu da severdi çimenlerde oturmasını. Oturup bazen kitap okur, bazen müzik dinlerdi. Saatleri uyuştuğunda sevgilisi de ona katılırdı, dizine yatardı bazen sevgilisinin; beraber bir şarkı mırıldanırlardı. Ama yoktu artık. O gün toprağa vermişti tüm emeklerini, sevgisini, yaşama sevincini… İki gün sonrada ‘gelini’ gitmişti, oğlunun yanına. Onun cenazesine gidememişti, ne mecali vardı ne de ailesinin yüzüne bakacak hali… O gün bitmişti hayatı. Şimdi geriye; masasında yerini değiştiremediği fotoğrafa benzer iki boyutlu anılardan başka bir şey kalmamıştı…
İki saat oturdu masasında. Biri bitmeden diğerini yaktı sigaraların… Sonra aklına geldi; bir saat sonra zümre toplantısının olduğu. Çantasını alıp çıkmalı ve kendine gelmeliydi. Sonra katılmalıydı toplantıya. Hazırlandı, laboratuar önlüğünü düzgünce çıkarttı ve astı. Çantasına uzandı. Çantası yerinde değildi. Laboratuarda unuttuğunu hatırladı. Hızlı adımlarla indi bir kat aşağıya. Laboratuarda kimse olmaması gerekiyordu. Hatta tüm bölümün boş olması gerekiyordu. Ders saati bitmişti. Kapıyı açtı ve hızlıca içeri girdi. Bugün arka sırada ki sevgililer sarmaş dolaş olmuş, öpüşüyorlardı. Geldiği görmemişlerdi. İşte o an her şey kırmızıya döndü… Birden yanında ki masaya dayanmış oğlunu gördü. Elinde Verniyeli Kompas vardı.
‘Baba, bir Verniyeli Kompas milimetrenin 1/20’ini ölçer. En sevdiğim ölçme aletidir.’
Oğlunun elinden aldı Verniyeli Kompas’ı. Henüz onu yeni fark etmiş çifte yürüdü uzun adımlarla.
‘Okumayı hak etmiyorsunuz! Alakanız yok! İşiniz gücünüz……..!’
Bir yandan vuruyor, bir yandan konuşuyordu.
‘Eğer oğlum yaşasaydı, örnek alırdınız. Eğer ölmeseydi sizlere gösterirdi nasıl olunurmuş öğrenci!’
Gençlerin çığlıkları boş koridorlarda uzun uzun yankılandı… 1.85 metrelik boyuyla iri bir adama karşı gelemiyorlardı…
Laboratuar görevlisi sabah geldiğinde korkunç bir manzarayla karşılaştı. Profesör; elinde Verniyeli Kompasla ne olduğu anlaşılmayan et yığınlarına vuruyordu. Geniş bir alan; kan, kemik ve et parçalarıyla adeta boyanmıştı. Profesörün sesi kısılmış; dedikleri sadece bir hırıltıdan ibaretti… Sadece bir kelimeyi seçebildi ‘oğlum’…
Polisler olay yerine varmakta geç kalmadılar. Üniversite güvenlikleri müdahale edememiş sadece izleyebilmişlerdi. Etrafa kan ve olayı görenlerin bıraktığı kusmuğun kokusu hâkimdi. Profesör durmadan vuruyordu. Bir polis yaklaşmaya yeltendi; profesör güçlükle döndü ve üzerine yürümeye başladı. O an tam 5 silah ateşlendi. Profesör yere yığıldı kaldı. Bir polis elinde ki cinayet silahına bakmak için eğitli ve ölü sandığı adamın dudaklarından son dökülen sözcükleri duydu ‘oğlum….oğlum… bir Verniyeli….’ Devamı gelmedi, gelemedi. Profesör ölmüştü.
Elinde ki cinayet silahını almak için doktorlar profesörün kenetlenmiş parmaklarını kesmek zorunda kaldılar. Olay kapandı. Profesör oğlu ve karısının yanına gömülecekti. Karısı oğlundan 6 ay önce ölmüştü. Profesörün cenazesini kaldıracak bir kişi dışında -asistanı- kimse bulunmamıştı. Hayatta yalnızdı. Kimsesi yoktu. Olay yerine gelen polisler; cinayet silahı olan bu anlamsız aleti almak için morga geldiklerinde öğrendiler. Son sözleri duymuş olan koyu bir dindar olduğu için gönüllü olarak bu işi yapmak istemişti. Yalnız olmayacaktı nasıl olsa; profesörün asistanı da olacaktı. O gün üç kişi cenaze işlemlerini hallettiler. Son dualar okunduktan sonra polis asistana döndü.
‘O elinde ki şey, adı neydi?’
‘Verniyeli Kompas’
‘Ne işe yarıyor?’
‘Verniyeli Kompas, milimetrenin 1/20’ini ölçen bir alettir...’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder