Orijinal adı: Rec 3: Genesis
Yapım: 2012 İspanya
Tür: Korku, Gerilim
Yönetmen: Paco Plaza
Oyuncular: Leticia Dolera, Diego Martin, Ismael Martínez
Süre: 80 Dakika
Clara ve Koldo hayatlarının en mutlu gününe, düğünlerine, tüm sevdiklerini davet ederler. Düğün günü her şey çok güzeldir, sevdikleri tüm insanlar ordadır ve her şey mükemmel gitmektedir. Fakat düğünün ilerleyen anlarında konuklar sebebi bilinmeyen garip bir hastalığın belirtisini göstermeye başlarlar.
2007 yılında, hayatımıza el kamerasıyla, tek bir alanda çekilmiş düşük bütçeli mütevazı bir yapım olan Rec filmi girdi. Film öyle düşük beklentilerle çekilmişti ki bu filmin bu kadar beğeni sağlayacağını filmin yönetmeni Paco Plaza bile düşünmüyordu.
Film o kadar beğeni kazandı ki birçok sinema tekrar gösterime sunmak zorunda kaldı. Ne yazık ki Rec filmi çeşitli sebeplerle Türkiye’de vizyona giremedi. Türkiye’deki korku severler ilk filmi farklı yollarla izlemek zorunda kaldılar. Fakat ilk filmin dünyanın dört bir yanda beğeni kazanması Türkiye’de de etkisini göstermiş olacak ki 2 yıl sonra Rec 2 filmi çıktığında, Türkiye’de de beyaz perdedeki yerini aldı. İkinci film, ilk filme nazaran biraz daha az beğeni kazansa da ilk filmin ona kazandırdığı ilgi öylesine yüksekti ki yapımcılar 3 yıl sonra serinin üçüncü filmi de çekmek zorunda kaldılar. (Tabi ki ekonomik getirisinin yüksek olacağını düşünmelerinin etkisi bunda çok büyük )
Genelde her filme böylesine uzun bir giriş yazısı yazmam. Fakat Rec serisi tartışmasız bütün korku severlerin takdirini kazanmış ve dünya korku sinemasında kendine önemli bir yer edinmiş bir triodur.
Uzatmadan incelemeye başlayacak olursak. Rec 3: Genesis, aslında açıklama mahiyetinde bir film. Bunu açmak gerekirse: Birinci filmde infected salgını gibi görünen durum, ikinci filmde ters köşe yaparak exorcism salgını gibi daha önce korku sinemasında görmediğimiz yeni bir kavram ortaya atmış oldu. Bizler exorcism salgını da neymiş, böyle şey mi olur diye hararetli hararetli tartışırken, serinin üçüncü filmi, bu duruma cevap niteliğinde bir yapım olarak ortaya çıktı. Genelde sigmata ve exorcism filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz dini arka plan bu filmde de etkisini gösteriyor ama bir farkla. İlk ve ikinci filmde gördüğümüz infected salgınına benzer durum aslında Hıristiyanlıktaki Yaratılış inancının bir yansıması olarak (veya farklı yorumlanması olarak) serinin üç filminde de ortaya konuluyor. Bu açıklamayı özellikle yapma sebebim serinin tamamına bu açıdan bakmanız için. Çünkü bende ilk filmi çok beğenen ama ikinci filmin hayal kırıklığı olduğunu düşünen güruha mensuptum ve üçüncü filmdeki bu daha netleştirilmiş açıklama biraz olsun yüreğime su serpti.
Film teknik olarak biraz değişse de ilk filmde beğeni kazanan handycam çekimine de sağdık kalmak için bu tekniği de içinde barındırır nitelikte. Olaylara 4 farklı kameradan bakıyoruz. Birinci olarak ana kameramızla klasik olarak dışarıdan bakıyoruz olaylara. Ve bu yüzden son derece kaliteli bir görsellik yakalıyoruz (el kamerasına nazaran). Fakat yapımcılar birinci filmdeki el kamerası çekiminin ne kadar ilgi çektiğini bildiklerinden bu kez üç ayrı el kamerasıyla karşımıza çıkıyorlar. Genç Adrian’ın kamerası, düğün kameramanı Atun’un kamerası ve şirin mi şirin kızımız Tita’nın kamerası. Rec 3’ün bütçesi önceki filmlerden daha yüksek olmasından dolayı kalite farkı da haliyle daha yüksek.
İkinci olarak, ilk iki filmde olduğu gibi klostrofobimizi körükleyecek bir alan seçmek yerine daha geniş ve ferah bir mekân olan geniş bahçeli bir düğün salonu (salon dediğime bakmayın bildiğiniz uçak hangarı gibi bir yer) seçilmiş. Aslında cesur bir hareket olmuş bu. Çünkü korku filmlerinde, dar ve karanlık alanlar insanların gerilmesi için yeterli atmosferi kendiliğinden sağlar. Bu filmde bunun yerine geniş alanlarla insanları germeyi seçmişler –ki cesur bir hareket olması ne yazık ki başarılı olmalarını pek sağlayamamış.
Oyunculuklara gelince başrol oyuncularımız, Leticia Dolera ve Diego Martin’in oyunculukları son derece güzel ve bir noktaya kadar gerçekçi. Fakat filmin ilerleyen zamanlarında bu gerçekçilik yerini adrenalin patlaması yaşayan âşıklara bırakınca biraz göze batar hale geliyor.
Film aslında yeni melez bir türün öncülüğünü yaptığını söylesek yeridir: Romantik-Korku. Nasıl ki günümüzde çok beğeni kazanan bir ara tür olan korku-komedi filmleri giderek yaygınlaşıyorsa. İlerleyen zamanlarda da aşk unsurlarıyla yoğun biçimde harmanlanmış korku filmlerinin artacağını düşünüyorum. Filmdeki romantik unsurlar, (özellikle sonlarına doğru doruk noktasına varan çılgın âşıklar fonu) filmin korkutuculuk etkisinin azalıp adeta esas kızla esas oğlanın kavuşmaya çalıştığı bir aşk filmi izliyormuşuz hissi yarattı. Bu filmi sadece korkmak, gerilmek için izleyenlerin (örneğin: Hades Kharon) hoşuna gitmese de bence lezzetli bir film olmasına engel olmamış. Özellikle aksiyon sahnelerinin birçok korku severlerin (Libro Mortis’in olduğu gibi) dilinden düşmeyeceğine eminim. Özellikle blender sahnesinin, korku filmi dünyasının unutulmaz sahneleri arasında yer edeceğine hiç kuşkum yok.
Dipnot: Yer yer, Ada: Zombilerin Düğünü filmini izliyormuşum hissine kapılmaktan alamadım kendimi. İzlememiş olanlar için kesinlikle öneririm. Türk yapımı çok eğlenceli bir korku-komedi filmidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder