7 Eylül 2012 Cuma

Dead Island- Oyun İncelemesi

Yapımcı ; Techland
Yayıncı  ; Deep Silver
Türü ; Aksiyon,Gerilim,Korku
Platform ; PC, X-BOX 360, PS3
İncelendiği Platform ; PC
Çıkış Yılı ; 2011










Evet arkadaşlar; bugün biraz gecikmiş bir oyun incelemesi ile karşınızdayım. 2011 yapımı bir oyun olan Dead Islad’ı ancak bir yıl sora inceleme imkânım oldu. Ancak yine de sizlerle bu oyunu paylaşmalıyım diye düşünüyorum. O yüzden aldım oyunumu; kurdum, oynadım ve işte karşınızdayım. Oyun RPG ile FPS özelliklerini bir arada ve hakkıyla taşıyor. Biraz diğer oyunlardan karma çalıntılar yapmış olsa da kendi ismi piyasa da duyurmayı başardı ve bir aralar yılın oyunu seçilmesi bile gündeme geldi. Şu an bir çok seveni ; şüphesiz bu kitleyi co-op moduyla kazandı.


Cennetin İçinde Cehennemi Yaşamak!

Oyunu kısaca anlatmak istersek; tatilcilerin akın akın geldiği; yazlık bir adada nereden geldiğini anlayamadığımız zombi,infected ve bunların türevleriyle savaşmak.Bu yani. Şimdi diyebilirsiniz ‘oha o kadar uzun oyun, o kadar uğraşılmış; bu mudur yani yorumun’ diye. Haklısınız ama işte oyun aklımda ancak bu kadar kaldı. Yıllar önce oynadığım sevgili dostum Nikarawas’ın hediyesi  Nosferatu; ‘Wrath of Malachi’ bile şu an aklımda daha fazla yere sahip. Sebeplerini açıklayacağım elbet ama ‘oynamayın, berbat oyun’ demedim.Buna da dikkat çekerim.
Bir oyun başlarken bile sizi içine çekebilmeli; maalesef Dead Island tam bu noktada kaybetmeye başlıyor. Açılış videosu vasatın hemen bir kalem altında yer alıyor.Menü ise sizi kedine çekmekten çok uzak. Oyuna ilk başladığımızda çevremizde ki atmosfer atari oyunlarını aratacak şekilde sevgili dostlarım. Yani grafiksel açıdan iç mekan tasarımı gerçekten ilk dakikalarda sizi soğutabilir ya da benim gibi ekran kartına küfür edebilirsiniz. Ama ekran kartıyla, monitörle alakası yok. Neyse ki biraz ilerlediğimizde bizimle temasa geçen eleman ve etrafta ki infected dostlarımız sayesinde bu durumdan kurtuluyoruz ve asıl oyunumuza girmiş oluyoruz.  Sonra ki bölümde dışarı çıktığımızda veya diğer iç mekan tasarımlarını gördüğümüzde bir nebze olsun içimiz rahatlıyor. Tabi tam anlamıyla bir mutluluk yaşayamasak bile; ilk gördüğümüz efektlerin oyunun aceleye getirilmesinden kaynaklandığını anlıyoruz. Bu arada biraz atmosferden bahsetmek gerekecek. Oyunun geçtiği ada cidden beni benden aldı. Büyük ihtimal emekliliğimi geçirmek istediğim halde geçiremeyeceğim o ‘cennetten bir köşe’ klasmanına giriyor bu ada. Palmiye ağaçları, güzel yazlık evler, süper ötesi kumsallar, patikalar… Her şey o kadar güzel ki. Tabi yerde yatan cesetleri ve etrafta ki birkaç bin tane olup bizi öldürmeye çalışan arkadaşları saymazsak. Bu konuda ki tek sıkıntı galiba oyunda gece olmaması.Kıyamete denk geldiği için olsa gerek(!). Bir korku oyununda gece olmaması açıkçası beni soğuttu arkadaşlar. Aslında tam korku oyunu bile denilemez ya neyse…


Niye Ben!?

İşte bu yukarıda ki soru açıkçası benim kafamı oldukça meşgul etti. Oyunda 4 karakter var ve hepsi de bu yayılan virüse dayanaklı insanlar. Hayır ne farkları var anlamış değilim. Benim gibi her detayı sorgularsanız; bu soru sizi de rahatsız edecek. Senaryo burada açıkça yetersiz kalmış. Bu 4 yeniden hayata başlamaya çalışan insanın biraz daha farklı olmasını isterdim. Ne bileyim denek olup o sayede bağışıklık kazanması gibi. Ama durum böyle değil ne yazık ki.Ve tabi bağışıklık kazanmış insanlar olarak; diğer tüm karakterler size güveniyor ve biraz olsun İngilizcemiz varsa anlayabiliyoruz ki; her şey bizden bekleniyor ve psikolojik baskı altındayız. Oyunda bol aksiyonlu görevlerde bir kahraman edasıyla savaşınca kendimize güvenimiz yerine gelse de; ayak işleri yaptırılması ayı şekilde sinirlerimizi bozuyor. Şampanya isteyen bir kadın özellikle beni sinir etti. Olaya bak. Etraf o kadar tehlikeli; hanımımız şampanya diye tutturuyor…  Tabi ayak işleri de bize oyunun RPG kıvamında işlenişini güzelce aktarıyor.

Bu arada yukarıda bahsettiğim o 4 karakterin farklı özellikleri mevcut. Her biri farklı silahlarda daha iyi. Ve özellik olarak değişiklik gösteriyor. Bunu seçmek size kalmış. Ben kesici aletlerde usta olan beyaz erkeği (oyunun hiç aklımda yer etmediği nasıl belli)seçtim. Ancak uzun bir süre ekmek bıçağı ile ilerledim. Sonlara doğru ‘vay bee’ dedirten güzide kılıçlara sahip olabildim. Bu arada hakkını yemeyeyim oyunda envai çeşit silah var. Tabi silah deyince M4-A1, Samuray Kılıcı, özel topuzlar falan gelecek en başta aklınıza. Bunlar elbette var. Ama oyunda daha çok çer çöp ile ilerliyoruz. Yerden bulduğumuz kürekler, basit çekiçler, su boruları gibi. Tabi hepsinin bir ömrünün olması gerçeklik açısından bence gayet iyi. Yani mesela tahta bir sopa birkaç vuruşta giderken, demir bir su borusu daha uzun dayanıyor. Ama üzülmeyin; tamir atölyelerinde silahları çok tuzlu fiyatlara da olsa tamir edebiliyorsunuz. Bu atölyelerde aynı zamanda silahlarınızı upragade edebiliyor, yeni silahlar yaratabiliyorsunuz. Bu özellikler oyuna farklı bir bakış açısı getirmiş olsa bile mesela bir şok etkili otomatik tüfek, gerçekliği biraz sekteye uğratıyor. Tabi bu küçük tezgahlarda kimselerin olmaması; işimizi kendi kendimize yapmak; biraz saçma kaçmış. Bu arada upragade ve creative kısımları oldukça bize pahalıya patlıyor. Ama oyunda sınırsız para kayağı var.Ölen yaratıklardan, yerde ki cesetlerden, çantalardan, görevlerden oldukça fazla para kazanıyoruz. Ben bu paraları harcayın derim. Ölünce çünkü paranın 10 da birini kaybediyorsunuz. Bu arada ölmek sadece para kaybı demek. Öldüğümüz yerin hemen birkaç metre ilerisinde falan tekrar oyuna başlıyoruz. Eğer karşınızda güçlü yaratıklar varsa bu dezavantaj oluyor.

Şehirden İndim Köye…

Oyun merkezi bir yerde başlasa bile harita bize o kadar geniş imkanlar sunuyor ki… Açıkçası bana yeni haritalar ve bölgeler büyük sürpriz oldu. Gayette beğendim. Bu yüzden bölgeler hakkında bilgi vermeyeceğim ancak sizi şaşırtacağını söyleyebilirim. Köy,şehir gibi bir çok farklı ve geniş haritalar mevcut. Bu arada oyunda hoşuma giden ve aynı zamanda ne alaka dedirten bir kısımdan bahsetmek isterim. Biliyorsunuz ki infected ve zombi hep karıştırılsa bile aslında çok farklı şeylerdir. Zombiler tekrar dirilmiş ölülerdir, infected ise virüse mağruz kalmış saldırgan, hastalıklı insanlardır. Oyunda ikisinide görebiliyoruz. İnfectedler daha saldırgan, hızlı ve sayı olarak az olsalar da çoğu zaman daha tehlikeli. Zombiler ise daha yavaş ve saflar. Yani biraz koşunca peşinizi hemen bırakabiliyorlar. Bu iki farklı türü de oyunda görmek bir yerde güzel olsa bile; ‘ne alaka ya’ diyerekten düşünmedim de değil. Yani bu virüsü yaya kişi; ‘lan zombiler zaten kolay, dur birde infected salayımda azıcık zorlansınlar’ mı demiş? Hani diğer 4 farklı canavarımsı arkadaşı anlıyoruz. Onlar daha güçlü ve daha nadir. Ancak bu infected ve zombi olayı beni biraz düşündürttü. Bunu bir kenara atarsak farklı düşmanlar oyuna biraz olsun zorluk katmış. Bu da gayet iyi olmuş.

Görevimiz Tehlike!

Yukarıda da biraz bahsettiğim gibi oyunda farklı görevler bulunuyor. Ve görev konusunda hiç sıkıntıya düşmeyeceğinize emin olabilirsiniz. Oldukça zengin görevler var. Mesela bir adam infected ve zombiye dönüşmüş; kızı ile karısını öldürmenizi istiyor, bir diğeri araba parçası istiyor, bir başkası ilaç istiyor… İlerledikçe yeni insanlarla tanışıyoruz. Grup halinde bir yerlerde mahsur kalmış insanlar dışında etrafta gezerken de farklı insanlar ve görevlere denk gelebiliyoruz. Arabada mahsur kalmış bir adamın etrafında ki yaratıkları öldürmek gibi. Bu da görevler konusunda emim ki herkese yetecektir. Bu arada görev yapmak yerine serbest olarak gezebilirsiniz. Bu da RPG öğelerinin uygulanışının bir artısı.
Bir konuya daha değinmek bence iyi olacak. Sadece yaratıklarla savaşmıyoruz oyunda; bu istilayı kendi çıkarları için kullanmaya çalışan insanlarla da özellikle sonlara doğru oldukça fazla çatışmalara girebiliyoruz. Bu da gerçekçiliğe bence bir artı daha ekliyor. Tabi tek silahlı olanlar insanlar değil. Zombilerinde bazen ellerinde su boruları, bıçaklar falan olabiliyor. Dikkat etmeniz gerekecek buna. Çünkü canınızı iyice düşürebiliyor bu sevimli dostlarımız.
Harita geniş olduğu için olsa gerek araçlar ile gezmek mümkün. Tabi araba değil; kamyonet ve arazi aracı. Direksiyonun sağ tarafta olması biraz farklı gelse de insan alışıyor. Etrafta iş görmez onlarca araba var. Ve onlara çok hızlı gelip çarptınız diyelim. Sadece ya duruyorsunuz ya da savruluyorsunuz. Çarptığınız arabalara en ufak bir şey olmuyor. Hepsi titanyumdan yapılmış olsa gerek. Ya en ufak bir kıpırdama olmaz mı(!), ya da ufacık bir çizik(!)?..Yok olmuyor işte.Bu da oyun motorun (Chrome 5) bence en büyük eksikliklerinden birisi. Zamanında Painkiler isimli güzide oyunun Havok motoru bile bundan kat kat iyi. O oyun kaç yılının düşünün yani. Tabi oyunda tek sıkıntımız bu anlattıklarım değil. Eğer GTA 4 gibi buglarıyla meşhur olabilecek başka bir oyun varsa bu kesinlikle Dead Island! Buglar o kadar fazla ki bir yerden sonra oyunu buglar sayesinde bitirdik gibi oluyor. Bu da diğer büyük bir eksi.

Co-op Modu;

Bu modu açıklamaya gerek olmasa gerek. Sadece keyifli olduğunu söyleyebilirim.Tabi Nikarawas ile yaklaşık 6 saatimizi bu oyunda beraber oynamak için verip oynayamadıksak ve save dosyaları falan silindiyse de keyifli! Beraber görevler yapmak oyunu hayran kitlesini açıklar nitelikte. Tabi bizim 6 saat boşa gitti; o başka.




Gelelim Sonuca;

Oyunu çokça eleştirdim. Ancak bahsettiğim gibi büyük harita, farklı silahlar, farklı onlarca görev gibi bazı unsurlar sayesinde oyun; oynanmaya değer sınıfına giriveriyor. Alıp bir iki gününüzü birazcık sıkıntı çekerek bile olsa keyifli geçirebilirsiniz. Ben iki günde bitirdim. Ancak ileri bir zamanda  tekrar uzun uzun oynayabilir; haritanın keyfi çıkartabilirim.

Artıları; Farklı mekanlar, geniş bir harita, envai çeşit farklı silahlar, değişik bir çok zombi modellemesi.

Eksileri; Amaçlanan duygusallık yansıtılamamış, mantık hataları ve buglarla dolu oyun zaman zaman itici gelebiliyor.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder